Koronafobi hastalığı
Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkıp yayılan korovirüse Türkiye’de de rastlanmasının ardından toplumda panik oluştu. İnsanlar toplu taşıma araçlarına maskeli binmeye, gıda ve hijyen ürünü stoku yapmaya başladı. Sosyal medyadan da birçok asılsız bilgi yayılmaya başladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan koronavirüs korkusuyla ilgili, “Şu anda koronavirüsle ilgili yeni bir hastalık çıktı diyebiliriz. Adına koronafobi denebilir. Bunun muhakkak psikolojik ve sosyal sonuçları olacaktır” dedi.
Vatandaşlardan bazıları da koronavirüsten korktukları için sosyal yaşantılarının kısıtlandığını ve sosyal medyadaki asılsız paylaşımların onları paranoyaklaştırdığını söylerken, bazıları da bu paylaşımları dikkate almadığını söyledi.
“KORONAVİRÜSLE İLGİLİ YENİ HASTALIK ÇIKTI: KORONAFOBİ
Koronavirüs sonrası toplumda gittikçe yayılan ‘koronafobi’, kişilerin günlük yaşamını ve sosyal hayatını olumsuz etkilemeye başladı. Koronavirüs korkusu ile ilgili Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şu anda koronavirüsle ilgili yeni bir hastalık çıktı diyebiliriz. Adına koronafobi denebilir. Bunun muhakkak psikolojik ve sosyal sonuçları olacaktır. Aynı zamanda da psikiyatride bir mizofobi diye bir hastalık var. Bu mikrop korkusudur. Mikrop korkusu hastalığı normalde toplumda belirli bir oranda bulunuyordu. Şimdi bunun oranının da artacağını öngörüyoruz. Fobiler insanı sosyal olarak çok kısıtlayan rahatsızlıklar. Normal şartlarda böyle tehdit eden durumlarda sağlıklı kişilerde ‘stres var, panik yok’ diyoruz. Bu kişiler, stresi kontrol edilemeyen bir stres haline getiriyorlar ve panik haline geliyor. Koronavirüs de kontrol edilemeyen bir stres halinde olursa kişide kaçınma davranışları ortaya çıkıyor. Kaçınma davranışları da kişiyi sosyal olarak bireysel davranışlarda kısıtlıyor. Bu hastalık koronavirüs gibi öldürücü olmuyor ama kişide ciddi bir yeti yitimi yapıyor. Kişi ailesiyle ilgili ilişkilerde, sosyal temaslarda, basit bir toplantıda, evden çıkmada sorun yaşayabiliyor. Hatta bu tarz fobisi olan kişiler mesela banyoya bile gidemiyor, evde eline çorap geçirip dolaşıyor” ifadelerini kullandı.
“KONTROL EDEBİLECEĞİMİZ STRESTEN KAÇMAMAK LAZIM”
Tarhan koronavirüsün küreselleşen travma örneği olabileceğini söyleyerek, “Normal şartlarda asgari hijyen kuralları vardır. Böyle durumlarda bu birkaç kademe daha yükseltilebilir. Daha önce rahatlıkla mesela asansöre, kapı koluna dokunan bir kişi böyle kriz durumlarında kapı kollarına dokunmamaya daha özen gösterebilir. Kriz durumlarında toplu taşıma araçlarından kaçınabilir. Böyle kontrol edilebilir stres insanı korur. Kontrol edilemeyen stres, kişide kontrol duygusunu kaybettiriyor. Böyle durumlarda kişi korku, panik, heyecan, tehdit duygusunu yaşıyor. Bir müddet sonra bunu takıntı haline getirir. Daha önce böyle olaylar olduğu zaman lokal kalıyordu. Şimdi medya ve iletişimin etkisiyle bu tarz olaylar, travmayı bile küreselleştiriyor. Koronavirüs de bunun ciddi bir örneği. Onun için biz böyle durumlarda çocuklarla, ergenlerle veya böyle durumlarda dürtü kontrol bozukluğu geliştiren kişilerle stres altında soğukkanlı kalma becerisi çalışıyoruz. Ne olursa olsun burada fobi değil, korku değil; kontrol edebileceğimiz stresten kaçmamak lazım. Kontrol edebildiğimiz durumların üzerine gidelim ama kontrol edilemeyecek durumlar çevremizde yaşanırsa sadece fiziksel destek değil, bazı kişilerde psikolojik destek de gerekebilir” dedi.
Tarhan konuşmasını, “İnsanlar duyduğu yaklaşıma muhakkak sorgulayarak yaklaşsın. Fotomontaj oluyor, ilgi çekmek istiyorlar, fenomen olmak istiyorlar. Gelen bir şeyi doğrulamadan başkasına göndermemek gerekiyor. Bunun başkalarına zarar verme ihtimali var. Biz de şu anda ciddi bir merak ve ilgi var. Evde, işte laf dönüp dolaşıp koronavirüse geliyor. Travmada yeniden yaşantılama, tekrar tekrar konuyu açma vardır, rüyada görmek vardır. Bu derece tepkiler ortaya çıkar. Bunlara sebep oluyorsa kişinin tepkisi patolojik demektir” diye sürdürdü.
“DAHA TEHLİKELİ BİR VİRÜS VAR: KORKU VE PANİK
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Erdoğan ise koronavirüsün yarattığı panik ile ilgili, “Biz risk toplumundan panik toplumu haline geldik. Koronavirüs hızla bulaşan bir grip hastalığına neden oluyor. Ancak toplumda ondan daha tehlikeli, daha hızlı bulaşan bir virüs daha var. Bu da korku ve panik. Aslında sigara ve alkolden her gün daha fazla insan ölmekte ancak koronavirüsün nedenini, aşısını, tedavi yöntemlerini bilmediğimizden toplumda bir panik oluşuyor. Durumu abartma eğilimine giriyor ve sağduyuyu kaybediyorlar. Bu da insanları akıl dışı davranışlara doğru götürüyor. Bakın son günlerde marketler adeta talan ediliyor. Korku ve panik piyasa için de gayet iyi bir ürün. Sosyal medyada bir panik havası estiriliyor. Panik havası toplumsal korkuyu besliyor. Toplumsal korku da hiç olmayacak yeni tehlike ve tehditleri karşımıza çıkarmakta. Gereksiz yere alınan tehditler aslında uzun vadede daha kötü sonuçlar doğurabilmekte. Örneğin 2001’de Amerika Birleşik Devletleri İkiz Kuleler saldırısı sonrası uçağa binmekten korkan insanlardan karayolu tercih edenlerden bin tanesi trafik kazasında öldü. Aşırı tedbir, korku, panik daha kötü sonuçlara neden olmakta. O yüzden aklıselim davranmakta her zaman fayda var” dedi.
Erdağon ilerleyen süreçle ilgili ise, “Tarih boyunca salgın hastalıkların ilerlemesine baktığımızda uzun vadede hep insanlığın iyiliği, selameti için daha iyi sonuçlar verdiğini görüyoruz. Örneğin çiçek hastalığı aşı biliminin gelişmesine neden olmuş, kolera altyapı hizmetlerinin gelişmesine neden olmuş, AIDS toplumsal ve cinsel davranışların düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunda olanak sağlamış. Bu virüs de tüm dünya milletlerinin aslında aynı gemide olduğunu, uzun vadede de sorunlarımıza beraber çözüm bulmamız gerektiğini bize gösteriyor” şeklinde konuştu.
“KORKU KORONAVİRÜSTEN DAHA KORKUNÇ”
Koronavirüsle ilgili sosyal medyada yapılan paylaşımların kendisini korkuttuğunu belirten Haldun Ayyıldız, “Hepimizi paranoyak yaptı, herhalde maksat da bu. Korku, koronavirüsten daha korkunç bir şey. Her yerde sosyal medyadayız, bunu engel olmanın imkanı yok ve hangi zihniyetle bunu yaptıklarını çok merak ediyorum” dedi.
Koronavirüsün ve sosyal medya paylaşımlarının sosyal hayatını etkilediğini söyleyen Resul Yıldız da, “Olup olmadık şekilde şurada koronavirüs varmış, burada koronavirüs varmış diye herkes olur olmadık şeyler söylüyor. Bu şekilde de insanlar çok etkileniyor. Gitmek istediğimiz yerler için diyorlar ki, orada var ama aslında yok. Teşhis konmamış. Mesela biri grip oluyor ya da ufak bir rahatsızlığı var. Hemen ‘Acaba koronavirüs mü’ dedikleri için insanlar gitmek istedikleri yerlere gidemiyor. Sosyal aktivitelere de gidemiyoruz” dedi.
Melih Miraçavcı ise, “İlla ki korku yaşıyoruz, sosyal medyanın da burada gücü ön plana çıkıyor. Herkes görüşünü belirtiyor. İlla ki yaşamımızı etkiliyor. Daha dikkatli olmaya çalışıyoruz, olmamız da gerekiyor. İstanbul’da yaşamak da biraz daha riskli. Kalabalık yer ve ulaşım çok fazla kullanılıyor. İlla ki bir yerlerde kısıtlanıyorsunuz, sosyal yaşamınız kısıtlanıyor. O anlamda sıkıntılar yaşıyoruz” dedi.
Öte yandan, koronavirüsün ve sosyal medyada paylaşılanların kendisini etkilemediğini söyleyen Hicran Gürler ise, “Sonuçta başka zamanlarda başka hastalıklar, başka sıkıntılar çıktı. O yüzden insan kendini koruduktan sonra korkmaya veya korkutmaya gerek yok. Genelde zaten herkesin aldığı önlemler vardır, bunlar her zaman yapılması gereken şeyler. Biraz daha abartıldığını düşünüyorum. Yanlış bilgiler olduğu zaman da insanları da yanlış bir tarafa çekmiş oluyorlar. Sorunlar bu yüzden oluyor. Herkes sürekli sosyal medyaya bağımlı yaşadığı için kim ne derse, ona doğru akıyorlar. Aslında biraz daha dikkat etmek gerekiyor. Normal yaşantıya bıraktığınız zaman her şey yoluna çıkıyor diye düşünüyorum” dedi.